Usta Yönetmen Christopher Nolan’ın En Sevdiği 10 Film

 

 

Kısa Not:

 

Film önerisi ya da hangi film mi izlesem? diye düşünmek yerine daha önce izlediğiniz ve beğendiğiniz yönetmenin filmografisini (bütün filmlerini) izlemek daha mantıklıdır. Çünkü yönetmenler genelde filmlerinde kullandıkları dil aynıdır. Yani filmlerinin gramerini oluştururken atmosferi, kamera hareketleri, seçilen hikaye, oyunculuk (karakter yaratılışı) birbirine yakındır. İşte bunları baz alarak yaşayan en önemli yönetmenlerden biri olan Christopher Nolan, yaptığı filmlerde daha karanlık bir üslup kullanır ve filmografisinde görüldüğü üzere hep aynı anlatım vardır. Bu yönetmenlik açısından çok zor ve önemli bir unvandır. Bir örnek vermek gerekirse, Batman Kara Şövalye filminde bile karanlık bir atmosfer, güven vermeyen karakterler ve entrika dolu bir hikaye ile bizi karşı karşıya bırakır. Bunları yapan bir yönetmenin de tabi ki sevdiği filmlerde o türde olur. İşte Nolan’ın favori filmleri. Genelde kendisi gibi İngiliz yapımı olan filmler neonoir ve epik sinemanın önemli örneklerinden.

1. 2001: A Space Odyssey (1968)

Çağının ve hala yaşadığımız bu dönemin çok önünde giden tartışmaz sinema tarihinin kült yönetmenlerinden biri olan Stanley Kubrick’in akıllara durgunluk veren filmidir “2001: A Space Odyssey”. Paralel kurgu ne demek? diye soranlara “giriş sekansını izleyebilirsin” diye soran kişiye rahatça söyleyebilirsiniz. Ki; Christopher Nolan her filminde bu paralel kurgu işini başarıyla yapıyor. (Interstealler) filmi dahil. Demek ki ilham alınan filmleri iyi analiz etmek ve üzerine düşünmek kendi üretkenliğini de bir tık yükseltmiş.

2. The Black Hole (1979)

3. Topkapi (1964)

4. Blade Runner (1982)

5. Chinatown (1974)

6. The Hitcher (1986)

7. Lawrence Of Arabia (1962)

8. On Her Majesty’s Secret Service (1969)

9. Star Wars (1977)

10. The Man Who Would Be King (1975)

Siz de en sevdiğiniz 3 filmi yorum yazarak bizimle paylaşabilrsiniz.

ÇOBAN YILDIZINA İLK BAKIŞ

Kadrosunda selin şekerci olduğunu okuduğumdan beri merak içinde beklediğim işlerden biriydi.Selin şekerci bugüne kadar canlandırdığı bütün karakterlerin altından ustalıkla kalktığı gibi bu karakteri de kusursuz denebilecek bir oyunculukla canlandırmış.Ve kendisi hakındaki önyargıları yerle bir etmiş.Konusu itibariyle de TÜRKİYE’NİN en büyük sorunlarından biri olan bu durumu yerinde ve gerektiği kadar duygusallıkla,gereksiz ajitasyona başvurmadan olabildiğince yalın anlatmayı başarmışlar.ÇOBAN YILDIZI’NIN yapım şirketi most prodiksiyon kadın hikayelerini anlatma konusunda çok ama çok başarılı bir yapım.

Hatırlarsanız HAYAT ŞARKISI ve MERHAMET’TE onların elinde çıkma işler,ve ikisi de bu anlamda benim nazarımda bir marka.Bir seyirci olarak bir oyuncuyu izlerken beni en çok tatmin eden durum,oyuncunun canlandırdığı karakterlerde ve oyunculuğunda kendini tekrar etmemesi.Bu anlamda SELİN ŞEKERRCİ benim gözümde tebrik edilmesi gereken oyunculardan.Çünkü oyunculuk kariyerinin başından bugüne kadar canlandırdığı hiçbir karakter birbirine benzemeyor.Her biri birbirinden tamamen bağımsız karakterler…

Malumunuz çoban yıldızı babası tarafından kendisinden yaşca büyük bir adamla evledirilmek zorunda bırakılan ZÜHRE’NİN hikayesi.Öncelikle şunu söylemeliyim ki senaryoyu ilk bölüm için son derece başarılı buldum.Özellikle ilk bölüm giriş sahnesini hikayenin derdini anlatması açısından çok beğendim.Bazı hikayelerde olaylar sündükçe sünüyor ve siz ilk bölüm sonunda bile hikayeden ne anlamanız gerektiğini bilmeden kalkıyorsunuz ekranın başından. Bu yanılgıya düşmedikleri için bir seyirci olarak teşekkür ediyorum.

Bakalım sırmanın ZÜHRENİN kaçmasına yardım etmesi zühre için hangi yeni olayların başlamasına sebep olacak.Bu arada söylemeden geçmeyeceğim bir şey var, o da KAPADOKYA’NIN büyülü atmosferi diziye çok yakışmışmış, hikayeyi daha gerçekci kılmış.Şahsen ben genelde mekan olarak dekor kullanılmasını birkaç istisna dışında samimi bulmuyorum.Çekim mekanı olarak yaşayan yerlerin kullanılması bana daha akıllıca bir hamle geliyor.Çünkü inandırıcılığı daha yüksek oluyor böyle mekanların.ÇOBAN YILDIZI perşembe günü gibi zor bir günde aldığı reytingle rekabeti kızıştırdı.Böyle durumların sadece kurguda kalması hiçbir zaman gerçeğe dönüşmemesi dileğimle,bu şahane bölüm için ayrıca teşekkür ederim.Şimdilk sevgiyle…

Yalnızlığı Kapalı Gişe Olan Filmler

 

Her insanın kendini yalnız hissettiği dönemler olur. Geçicidir, ölümcül değildir ve unutulur. Ancak bu sinemada bir kez icraat edildiyse bir daha asla kurtulamaz o film. Çünkü sonsuza dek yalnız olacak film karakterleri olarak kalacaklar. Bu listedeki filmlerde yalnızlıklarını, kendilerine olan yabancılaşma ve uzaklaşmaları çok iyi şekilde işlenmiş usta işi filmlerdir. Tabi ilk önerim yalnız izlemeniz. “Yalnızlık hiçte Tanrısal değil.”

NOT: Twitterdaki arkadaşlar bilir, tırmak içinde olmayan yazılar özgün ve ilk defa burada gördüğünüz yazılardır. Filmin altında gördüğünüz yazılar filmden alıntı, replik değil kendi düşüncelerimdir. İyi Seyirler

1.Wild Strawberries (1957)

Kitap gibi tasvir edilen planlar.

 

2. Her (2013)

Her yalnız kendi ciğerinden asılıdır.

 

3. Le Samourai (1967)

Senin yalnızlığın gerçekten çok  senfonik!

 

4. Cast Away (2000)

Mal-mülk, para-pul yalan. Varsın biraz sen oyalan.

 

5. Solaris (1972)

Bilimkurgu, felsefe, distopik, yalnız özel ve değerli film.

 

6. Taxi Driver (1976)

Her şey bir cinnete bakar diyen film.

 

 

7. The Machinist (2004)

Vicdan sahibi her insan yalnızlığa doğru giden yolcudur.

 

8. Paris, Texas (1984)

Bağımsızlık benim yalnızlığımdır.

 

9. Lost in Translation (2003)

Sabaha doğru her yer mavidir. O yalnızlığın rengidir.

 

10. Wings of Desire (1987)

 

 

 

 

 

Muadili Olmayan Felsefe Canavarı 10 Film

Her filmin kendine has bir dili, kimliği vardır. Ancak bu listedeki filmlerin farkı, bu filmler her izlendiğinde insan zihnini biraz daha açan ya da bulanıklaştıran filmlerdir. Düşüncelere yol açtığı için asla zihninizden gitmeyecek en az bir sahnesi olacaktır. Yönetmenlerini dikkate alıp izlerseniz genel olarak filmler daha değerli olabilir. Alt metninde Felsefe yapan bu filmler aslında çoğu insan için hayata tutunmak adına yeni bir ilham kaynağı olabilir. Filmler hakkında yazmaya gerek yok zaten onlar kendini çok iyi anlatıyor. Özellikle senaryolarından zeka fışkıran bu filmlerin diğer filmlerle ortak özelliği olmaması en önemli özellikleri.

 

1. Waking Life (2001, Richard Linklater)

 

2. The Seventh Seal (1957, Ingmar Bergman)

 

3. The Truman Show (1998, Peter Weir)

 

4. The Matrix (1999, The Wachowskis)

 

5. My Night at Maud’s (1969, Eric Rohmer)

 

6. Eternity And A Day (1998, Theodoros Angelopoulos)

 

7. Memento (2000, Christopher Nolan)

 

8. Eternal Sunshine of the Spotless Mind (2004, Michel Gondry)

 

9. The Fountain (2006, Darren Aronofsky)

10. Barton Fink (1991, The Coen Brothers)

 

2000’lerin Akılda Kalan Korku Filmleri

Ben eski film sevmiyorum diyen insanlar duymuşsunuzdur. Oysa izlemediğiniz her film yenidir. Olsun renkli olsun hayatta olan oyuncuları izlemek istiyorum derseniz, işte size birbirinden gerilimli, ürperten 6 korku filmi. Neden 6? Çünkü izlerken 6nıza yapabilirsiniz demeyeceğim tabi. Bu esprinin 6nda kalmamak için bu filmler sizin için kaçış yolu olabilir.

Dipnot: İnsanlar korku filmlerini hem korkup hem neden severmiş biliyor musunuz? Çünkü filmi izlerken kendini güvende hissettiği için. Yani orada olmadığı için.

1. The Collector (2009)

 

2. Shadow of the Vampire (2000)

 

3. Zombiez (2004)

 

4. Ricky 6 (2000)

 

 

5. Deadgirl (2008)

 

6. 100 Feet (2008)

 

 

Absurdismi Sanat Eserine Dönüştüren 10 Film

Bu filmleri izledikten sonra, hani aklınıza bir film gelir ama hangisi olduğunu hatırlamazsınız ya! Bu filmler tam tersi, izledikten sonra bir daha aklınıza gelmeyecek. Çünkü aklınızdan hiç gitmeyecek filmler. Tabi bu kadarla sınırlı değil ama ilerleyen günlerde böyle 10’ar 5’er devamı gelecek. Şimdi bilmeniz gereken asıl konu şu;

Absurdism, yaygın sanat ve Edebiyat alanında 20. yüzyılda keşfedilmişti ve varoluşçu hareketin içinde derin ve sessiz olarak devam etti. Bu söz konusu Camus, Samuel Beckett, Fyodor Dostoyevski, Franz Kafka gibi ünlü yazarların felsefi soruşturmaları, onların geniş kullanımlı yapılmış sosyal hayat, kimlik, Tanrı ve din, delilik, depresyon, ve daha birçok gibi fikriler, konular evrildi çevrildi ve bugünlere geldi.
Hiciv, kara mizah, trajedi, komedi, abartı ve diğer birçok hikaye motifleri saçma gibi görünüp aslında istemem yan cebime koy muhabbetine dönüştü. Ve daha çok odaklanmaya ve sanki bir sihir gibi seyircinin zekasıyla oynamaya başlandı. Acımasız ve çoğu zaman gerçekleşmesi için sonuçsuz arama gibi ve anlayış içine bir ışık tutacak olan senaryolar filmlere dönüştü. İşte aklıma ilk gelen daha doğrusu izledikten sonra aklımdan hiç gitmeyen 10 absürt film.

1. Zelig (Woody Allen, 1983)

2. Songs from the Second Floor (Roy Andersson, 2000)

3. Life of Brian (Terry Jones, 1979)

4.Dr. Strangelove or: How I Learned to Stop Worrying and Love the Bomb (Stanley Kubrick, 1964)

5. Cosmos (Andrzej Żuławski, 2015)

6. The Lobster (Yorgos Lanthimos, 2015)

7. Eraserhead (David Lynch, 1977)

8. Burton Fink (Coen Kardeşler, 1991)

9. Safety Last! (Fred C. Newmeyer & Sam Taylor, 1923)

10. Brazil (Terry Gilliam, 1985)

Batman Sevenlerin Yüzünü Güldürecek ‘Batcats’ Fotoğrafları

Efsane çizgi roman, çizgi film ve filmi yapılan Batman serisi, her nesilde kendine yeni hayran kitlesi yaratmaya devam ediyor. Çocukluğumuzda bize aşılanan Batman mi? Superman mi? sorusuna cevap olarak “Örümcek Adam” diyen kıl arkadaşlarımızı saymazsak genelde yaşımız ilerleyince Batman’ci oluyoruz. Daha olgun, aklı başında bir karakter. Üstelik parası var kafası bozuldu mu? Atlayıp Batmobile şehirde hız yapar. Zaten savcı, hakim tanıdıkları var. İşte bunlardan ötürü değil ama bir de yüzümüzde güller açacak kedi batman ilişkisini gösteren, sürekli internet aleminde karşımıza çıkan ‘Batcats’ fotoğraflarını huzurlarınıza sunuyoruz. Umarız bu fotoğraflar biraz olsun sizi gülümsetebilir. Yüzünüzdeki gülümseme eksik olmasın.

1. BATMAN OLUNMAZ DOĞULUR

2. KEDİLER SAHİPLERİNE BENZERMİŞ.

3. TAMAM BENZER AMA SAHİPLERİ FIRLAMAYSA? SONUÇ EKTEDİR.

4. JOKER’DEN NE İSTEDİNİZ.

5. ADANALI BATCATS

6. GÜNAYDIN CANIM ÇAY HAZIR MI?

7. BEN BATCATS

Bildiğimiz Ünlü Filmler 80’larda ve 90’larda Oyun Olsaydı?

Bugüne kadar yapımda ve yayında emeğe geçen herkes tarafından bilinen (popüler) kült filmler, eğer 1980’larda ve 90’larda oyunu olsaydı büyük ihtimalle böyle grafiklerle ve piksellerde olacaktı.

1. Fight Club (1999) David Fincher

[WPGP gif_id=”203″ width=”600″]

2. The Shining (1980) Stanley Kubrick

[WPGP gif_id=”195″ width=”600″]

3.  Drive

[WPGP gif_id=”197″ width=”600″]

4.  Jaws

[WPGP gif_id=”201″ width=”600″]

5. Komşum Totoro

[WPGP gif_id=”205″ width=”600″]

6. Royal Tenenbaums Wes Anderson

[WPGP gif_id=”207″ width=”600″]

İLERLEYEN YILLARDA ROMANTİK KOMEDİNİN MİHENK TAŞI OLARAK HATIRLAYACAĞIMIZ NO309’A ŞİMDİKİ ZAMANDAN SEVGİLERLE

Romantik komedi türündeki diziler veya filmler benim her zaman izlemekten son derece keyif aldığım işler olmuştur.Ama malesef bu türde başlayan işler TÜRKİYEDE ya fazla uzun ömürlü olmuyor yada romantik komedi olarak başlasa bile belirli bir süre sonra dram türüne kayıyor.Bunun sebebi galiba TÜRK halkının ağır dram işlere daha çok ilgi göstermesinden kaynaklı.Bu durumun şuan ekrandaki tek istisnası NO:309 bence.Başladığı günden bu güne çizgisinde en ufak bir bozulma dahi olmadan devam ediyor.Üstelik her bölüm her bölüm işin üstüne biraz daha koyarak.Sektördeki zor şartlar hepimizin malumu.Bu zor şartlar içerisinde bile hikayeyi bu kadar dinamik tutmak alkışlanması gereken büyük bir başarı.Bu başarıda en az oyuncular kadar senarist ASLI ZENGİN’İN de büyük payı var.Hazır ASLI ZENGİNDEN bahsetmişken şunu söylemeden geçemeyeceğim , beni sinemada da romantik komedi türüyle tanıştıran isimdir ASLI ZENGİN.Bu sebeple benim için yeri her zaman ayrıdır.Ama no:309’un başarısının sebepleri sadece bu saydıklarımla sınırlı değil elbette.Bunlardan birtanesi de neredeyse mükemmele yakın şahanelikteki cast seçimi.Bu yüzden cast direktörünü ayrıca tebrik etmek lazım.Ama bence oyuncu kadrosundaki en süprizli iki isim cihan ercan ve ceren taşcı yani erol ve filiz.Karşılıklı oynarken o kadar doğallar ki tüm sahnelerine ekran karşısından kahkalarla eşlik ediyorum.Dizideki en sevdiğim karakterler(oyuncular) üzerine konuşmayı yazının son kısmına bıraktım.Siz kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır zaten ama ben yine de söyleyeyim evet FURKAN PALALI ve DEMET ÖZDEMİR’DEN bahsediyorum.Öncelikle bir şey itiraf ederek başlayım,dizinin ilk bölümlerinde belki ”onur” karakterinin o zamanki yaşadığı evrelerden dolayı mı bilemiyorum FURKAN PALALI’YI biraz soğuk bulmuştum.Ama sonraki haftalarda karakteri öyle güzel yansıttı ki şuan tamamen aksini düşünüyorum.Gerçekten oyunculuğuyla bambaşka bir yerde gözümde.Yolu hep açık olsun.Ve demet özdemir sanki hakkında ne söylesem eksik,yetersiz kalacak gibi ama müsadenizle bir, iki kelam etmek isterim.Oyunculuğuyla ilgili zaten söylenecek çok fazla bir şey yok, muhteşem ama benim en sevdiğim özelliği samimiyeti.Gülüşünden dahi bunu hissedebiliyorsunuz.Hiç ama hiç eksik olmasın ekranlardan.NO:309’da emeği olan gördüğümüz,görmediğimiz herkese emekleri binlerce teşekkürler.Ekranda NO:309 gibi sıcak samimi işlerin artması dileğiyle şimdilik sevgiyle…

İKİ ATEŞ ARASINDA-CESUR VE GÜZEL 15.BÖLÜM

Cesur ve güzel ‘de cesur ve sühan dışında en sevdiğim şeylerden biri de aksiyonun hiç eksik olmaması.Dün akşamda yine çok hareketli bir bölüm izledik.Yetişkin bir TAHSİN KORLUDAĞ her zaman kedi gibi düşebilir nitekim dün akşam da öyle oldu.Bu durum sühan’ın kafasının yeniden karışmasına dolayısıyla da sühanın cesurla arasına yeniden kalın duvarlar örmesine sebep oldu.Babasına çok düşkün bir genç kız olarak olaylara SÜHAN tarafından bakınca ona hak veriyorum;çünkü bence ”BABALAR KIZLARININ İLK AŞKLARIDIR.” sözü klişe gibi görünebilir ama çok bir tespit bence.Bu yüzden SÜHAN’DAN tam anlamıyla tarafsız olmasını beklemek yalnış evet ama karşısına çıkan ilk soru işaretinde babasının yanında yer alıp onu savunmaya başlamasıda tartışılması gereken bir konu bence.Dünkü bölümü izlerken yeni gelen savcının tahsinle geçmişten gelen bir hesabının olduğunu hissettim nedense.Şimdilik tarafsız gibi görünüyor ama aslında içten içten cesurun tarafında gibi.Bakalım ilerleyen bölümlerde tahsin ve savcı arasındaki ilişkinin ne boyutta ne olduğunu göreceğiz.Gelelim adalet korludağ’ın korkulu rüyası haline gelen abisi RIZA ÇIRPICI’YA…

Ne yalan söyleyeyim yiğit özşener’in cesur ve güzel kadrosunda olduğunu duyduğumdan beri merak ve heyecanla onu izlemeyi bekliyordum.Ve nihayet dün akşam itibariyle istediğim oldu.Kendisi gerçekten ekrana çok yakışan biri.Muhteşem oyunculuğunun yanında çok farklı bir ışığa sahip.Onu izlemek benim için olduğu gibi hepiniz için büyük keyiftir eminim.Hele bir de oynadığı karakter kötü bir karakter ise ayrı bir hayranlıkla izlersiniz onu bkz ezel ve dudaktan kalbe canlandırdığı karakterler:cengiz ve cemil ki sanıyorum rıza da öyle bir karakter.Her ne kadar istanbul kırmızısı filminin hazırlıkları sebebiyle cesur sühan sahneleri az da olsa bölüm son derece keyifliydi.Yeni bölümü şimdiden sabırsızlıkla bekliyorum şimdilik sevgiyle…