Özgürlük İle Tutsaklığın İmkansız Aşkı-Sen Anlat Karadeniz 12.bölüm

Cesaret korkaklığın en azılı düşmanıdır.Onun kırıntısı bile korklığı kendi bataklığında yok eder.İlk bölümlerden beri Nefes’in hikayesine ortak olurken beni en etkileyen özelliği Vedat’ın yarattığı o karanlık dünyada yapayalnızken dahi kendi ışığını yakmaya cesaret göstermiş olmasıydı.Hala da öyle.Nitekim dün akşam ki bölümü izlerken birkaç dakika kendi kendime düşündüm.Acaba Nefes’in yerinde ben olsam ne yapardım, diye. Tamam, Nefes’in Tahir’e sevdasının ne kadar büyük olduğunu zaten biliyoruz.Ancak yine de Tahir için bile olsa geçmişte yaşamış olduğu tüm kötü olaylarla tekrar yüzleşme cesaretini göstermesi bence olağanüstü.Üstü bunca olanlar yetmezmiş gibi bıkmadan usanmadan her ayağa kalktığında ondan yeni bir darbe geleceğini bilmesine rağmen.Her ne kadar tüm bunlar önceden planlanmış bir plan dahilinde yapılmış olsada.Eğer adına ”Sevda”denen camdan köprüde buluşmuşsa iki insanın yüreği ne aradaki kilometrelerce mesafe ne de demir parmaklıklar hiçbir anlam ifade etmez, aradaki fiziksel uzaklık ise sadece ve sadece o mucizevi duygunun yeni filizlerle daha kökü bir ağaç olarak meyveler vermesine yönelik bir aradır.Nefes ve Tahir içinde bu süreç kendi engebelilerle dolu yolculuklarında mutlu sona giderken atlatılması gereken yeni bir engeldi.

Doğrusunu söylemek gerekirse gazete sayfalarında ve televizyon kanallarında gördüğüm haberler dışında şiddetin hiçbir türlüsüne yakından veya uzaktan şükürler olsun ki hiç şahit olmadım.Belki de bu yüzden ”Nefes’in hikayesini izlerken tekrar tekrar yüz yüze geldiğim gerçekler canımı çok acıtıyor.Dün en şahane ebevenylerine sahip olduğum için ben bir kadın olarak şanslı olanlardanım.Ancak Nefes’in hikayesinin gerçek hayatta onlarca yansıması var ne yazık ki.Daha çocuk yaşta iken satılıp alınabilecek bir mal gibi hiç tanımadığı kapıların önüne bırıkılan ve adına çocuk gelin denilen kendi karanlığına hapis edilmiş kimbilir kaç kız çocuğu var bu memlette.Cesaret gösterip ististiklere bakabilenler bilir.Rakamlar tam anlamıyla korkunç!Ülkemiz sınırları içinde 200.000 çocuk gelin var.Ve her yıl, 40.000 kız çocuğu çeşitli sebeplerle ”çocuk gelin” olmak zorunda bırakılıyor.Rakamlar gerçek olduğu kadar can acıtıcı aynı zamanda.Elbet ki böyle vahşice bir durumu kendine hak gören erkekleri saatlerce, günlerce, haftalarca tartışabiliriz.Ancak bence burada gözden kaçan çok daha önemli bir detay var.O da şu, çoğumuzun huzurlu bir ortamda Dünya’ya gelme şansı yakaladığı için sırtını yasladığı dağ ve dolayısıyla da varlığını bir güven unsuru olarak kişileri tenzih ederek söylüyorum. Adına ”baba” denilen ebevenyinin tüm bunlara nasıl göz yumduğu ya da izin verdiği.Bence en ciddi biçimde gereken konu bu.Konuya Nefes üzerinden bakarsak eğer diziyi izlerken hepimizin kızmalara,sövmelere doyamadığı Vedat, bu olanlarda dibine kadar suçlu.Ama daha ağır bir suçu var ki o da olacakları göz ardı ederek Nefes’i, Vedat’ın olmayan insafına bırakan Nefes’in babasıdır bana göre.Dikkat ederseniz, aynı durum Mercan’ın babası içinde geçerli.Yani, hikayeler değişsede durum hiç değişmiyor ne hiç değişmiyor.Şiddet her türlü şiddet.Çocuk gelinlerin olmadığı bir Türkiye dileklerimle…Emeklere Sağlık.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir