Mutluluğa Giden Yol Cam Kırıkları İle Döşelidir.Sen Anlat Karadeniz 15.Bölüm

Hayatta sahip olmayı istediğimiz her şey için bir bedel ödememiz gerekir. Bu durum kimi zaman biz insanoğlu gibi alabildiğine bencil ve rahatına düşkün varlıklar açısından zorlayıcı olsa da hayatın doğal akışı böyle olduğundan sonuç değişmez. Bu sebeple hayatın bizlere çeşitli sebeplere yaşatmayı seçtiği bu zorlu sınavlarla kavga etmek yerine onlarla baş edebilmek için çözüm yolları bulmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Aksi halde zaten zor olan hayatı yarattığımız handikaplarla iyice içinde çıkılmaz bir şekle sokuyoruz. Bu yüzden buna ister poliyanlacılık ister hayalcililik deyin ama hayatlarımızı devam ettirirken karşımıza çıkan her yeni sorunun beraberinde iyilikler getireceğine yönelik umutlar beslemek zorundayız. Çünkü ancak ve ancak zorlukar sırasında beslenilen bu umutlar sayesinde hayat daha yaşanabilir olur.

Nefes ve Tahir içinde durum tam olarak bundan ibaret aslında. Zira belki de Vedat o velayet hamlesini yapmamış olsa Nefes yüreğini taktığı zincirin kilidini hiçbir zaman açmayacak hep Tahir’e bakacaktı. Tahir ise Nefes’in yaşadıklarından ötürü ona doğru bir adım atmaktan her daim çekinecekti. Ancak Vedat’ın sırf Nefes’in canını acıtmak ve sonunda kendisine mecbur bırakmak için yaptığı bu zalimce hamle kendisinin bile tahmin edemeceği bir duruma sebep oldu. Bu görünüşte anlaşmalı evlilik zamanla da olsa hem etraftakilerden boş konuşanların çenesini kapatacak hem de Nefes’in yaralarını saracaktır. Nefes ve Tahir için en iyi ilaç şu aşamada zaman ve yaşanabilecek tüm olumsuzluklara karşı her daim birbirlerine omuz vermek olur. Elbette ki Nefes ve Tahir gibi eşsiz sevebilmeyi başarmış iki insan için başka şartlar bir evlilik olsun isterdik her birmiz. Ama hayat dediğin bazen böyledir. Bir olay yaşarsın sonrasında yeni durumu dizayn etmek adına hızlı ve akılcı kararlar alman gerekir. Mevcut durum şu an bundan ibaret. Nefes gibi birbirinden ağır travmalar yaşamış biri için bu durum bile mucize ve zor da bir şeylerin değişebileceğinin bir göstergesi bana göre. Tabii asla öngörülemeyen Vedat Sayar hamlerini saymazsak. Karakterin psikopatllıkta sınır tanımadığını çok iyi bildiğimden her defasında şaşırmıyacağım diyorum ama olmuyor ne yazık ki. Nefes’in Yiğit hariç bir çocuğu daha olduğunu üstelik bu kız çocuğunun Vedat tarafından Nefes’ten koparıldığını öğrendik.Ama Tahir’in bunu bilip de Nefes’e söylememesi bu ilişki için en büyük tehdit. Çünkü benim bildiğim Vedat elindeki şimdiye kadar ki en büyük kozu mutlaka NefTah’ı ayırmak için kullanacaktır.Yeni bölüm için merakım şimdiden tavan yaptı. Bakalım neler olacak haftaya. Bu şahane bölüm için teşekkürler, emeklere sağlık.

Umutların Çiçek Açtığı Yerdir Sevdalı Kalpler-Sen Anlat Karadeniz 14.BÖLÜM

Bu bölümü izlerken aklıma bir şey takıldı.Diziyi izleyip aynı zamanda da ağır eleştirenlerin gözden kaçırdığı pekçok var.Bu noktalardan altı en boş ve anlamsız olanı Sen Anlat Karadeniz’in sadece kadına yönelik fiziksel şiddeti konu aldığı ve üstelik buna özendirdiği yönünde ki bu düşünceye hiç mi hiç katılmıyorum.Diziye üstünkörü değilde yakından ve derinlikli bakıkırsa ne demek istediğim çok net anlaşır.Zira Vedat’ın ve Ünal’ın Nefes’e uyguladığı şiddete tek boyutlu bakarsak karşımıza çok sığ bir manzara çıkar.İkisi bir olup Nefes’in çocukluğunu,umutlarını öldürmüş Nefes’i çocuk olamadan anne olmak zorunda bırakmışlar.Nefes tüm yaşadığı karanlık dünyaya rağmen Yiğit’in doğuşuyla onun varlığına tutunarak yaşamaya devam etmiş biri. Yiğit’i olabildiğiince kendi cehenneminden uzak tutmuş,ona hayali de bir cennet yaratmış çok ama çok güçlü bir karakter.Vedat gibi biriyle o zindanda sekiz yıl yaşamayı başarmak bile başlı başına bir kahramanlık hikayesi iken o evden akıl sağlığı yerinde çıkmış olması tek kelime ile mucize.Vedat,psikopatlıkta hiçbir zaman sınır tanımamış biri bunu hepimiz biliyoruz.Ancak her darbesi bir sonrakinden daha ağır oluyor.Bu sefer ki  hamlesi söyleyecek söz bırakmıyor bile.Nefes’in son sahnedeki tepkisini eleştirirken tüm bunları yani Nefes’in yaşadıklarının fiziksel boyutu kadar psikolojik boyutu olduğunu da göz önünde bulundurmamız lazım.En azından bir parça empati sahibi olmak bu kadar zor olmamalı.Diziyi izlerken çoğumuzun unuttuğu ya  da unutmak bir şey var.Evet,tenindeki yaralar bazıları hariç hızla iyleşmiş olabilir ama maalef ruhda açılan yaralar bu derece hızla iyleşemez.Hoş bunu beklemekte tam tabiriyle biraz insafsızlık olur.Bir kadının böylesi çok boyutlu bir şiddete maruz kaldıktan sonra önce kendini yeniden sevmeye başlaması ve tabii bunun içinde zaman lazım.O yüzden Nefes’in şu aşamada verdiği tepkiler son derece anlaşılır.Nefes’in öncelikle gerçek ve uzun süreli mutlulukla yeniden tanışması ve bununla yaşamaya alışması gerek.Bu olduğu vakit Nefes’in ruhunda açılan yaraların birer birer iyleşeceğini düşünüyorum.Bu yaralar iyleştikçe kendini yeniden sevmeyi öğrenerek kendinde kusur aramayı bırakacak eminim.Bu yolculuk zorlu duraklardan geçse de sonunda Nefes-Tahir ve Yiğit üçlüsü için mutlaka mutluluk var.Tabii ki burada en zor görev Tahir’in.Nefes, böyle gelgitli bir dönem yaşarken yanında durup,ona destek olmak her umutsuzluğa ve yılgınlığa düştüğünde onu bıkmadan usanmadan tekrar tekrar ayağa kaldırmalı. Ben normalde deliliği olan ama severken tüm bu fevri huylarının aksine bir çocuk gibi naif ve sakin sevebilen bu güzel adamın tüm bunları yaparken zerrece zorlanağını düşünmüyorum.Lakin benim korkum Vedat’ın bu evlilik haberini aldıktan sonra yapacağı hamlaler.Netice itibariyle Vedat, Tahir’in yumuşak karnını çözdü artık.Bundan sonraki hamleleri buna yönelik ve daha sert olacaktır.Saniye ve Mustafa’nın yapabileceklerinden bahsetmiyorum bile. O yüzden Tahir’in bu evlilik sürecinin en azından ilk aşamasında meşhur deliliğini biraz olsun frenlemesi şart. Su gibi akan dupduru bir bölümdü.Emeklere Sağlık

Özgürlük İle Tutsaklığın İmkansız Aşkı-Sen Anlat Karadeniz 12.bölüm

Cesaret korkaklığın en azılı düşmanıdır.Onun kırıntısı bile korklığı kendi bataklığında yok eder.İlk bölümlerden beri Nefes’in hikayesine ortak olurken beni en etkileyen özelliği Vedat’ın yarattığı o karanlık dünyada yapayalnızken dahi kendi ışığını yakmaya cesaret göstermiş olmasıydı.Hala da öyle.Nitekim dün akşam ki bölümü izlerken birkaç dakika kendi kendime düşündüm.Acaba Nefes’in yerinde ben olsam ne yapardım, diye. Tamam, Nefes’in Tahir’e sevdasının ne kadar büyük olduğunu zaten biliyoruz.Ancak yine de Tahir için bile olsa geçmişte yaşamış olduğu tüm kötü olaylarla tekrar yüzleşme cesaretini göstermesi bence olağanüstü.Üstü bunca olanlar yetmezmiş gibi bıkmadan usanmadan her ayağa kalktığında ondan yeni bir darbe geleceğini bilmesine rağmen.Her ne kadar tüm bunlar önceden planlanmış bir plan dahilinde yapılmış olsada.Eğer adına ”Sevda”denen camdan köprüde buluşmuşsa iki insanın yüreği ne aradaki kilometrelerce mesafe ne de demir parmaklıklar hiçbir anlam ifade etmez, aradaki fiziksel uzaklık ise sadece ve sadece o mucizevi duygunun yeni filizlerle daha kökü bir ağaç olarak meyveler vermesine yönelik bir aradır.Nefes ve Tahir içinde bu süreç kendi engebelilerle dolu yolculuklarında mutlu sona giderken atlatılması gereken yeni bir engeldi.

Doğrusunu söylemek gerekirse gazete sayfalarında ve televizyon kanallarında gördüğüm haberler dışında şiddetin hiçbir türlüsüne yakından veya uzaktan şükürler olsun ki hiç şahit olmadım.Belki de bu yüzden ”Nefes’in hikayesini izlerken tekrar tekrar yüz yüze geldiğim gerçekler canımı çok acıtıyor.Dün en şahane ebevenylerine sahip olduğum için ben bir kadın olarak şanslı olanlardanım.Ancak Nefes’in hikayesinin gerçek hayatta onlarca yansıması var ne yazık ki.Daha çocuk yaşta iken satılıp alınabilecek bir mal gibi hiç tanımadığı kapıların önüne bırıkılan ve adına çocuk gelin denilen kendi karanlığına hapis edilmiş kimbilir kaç kız çocuğu var bu memlette.Cesaret gösterip ististiklere bakabilenler bilir.Rakamlar tam anlamıyla korkunç!Ülkemiz sınırları içinde 200.000 çocuk gelin var.Ve her yıl, 40.000 kız çocuğu çeşitli sebeplerle ”çocuk gelin” olmak zorunda bırakılıyor.Rakamlar gerçek olduğu kadar can acıtıcı aynı zamanda.Elbet ki böyle vahşice bir durumu kendine hak gören erkekleri saatlerce, günlerce, haftalarca tartışabiliriz.Ancak bence burada gözden kaçan çok daha önemli bir detay var.O da şu, çoğumuzun huzurlu bir ortamda Dünya’ya gelme şansı yakaladığı için sırtını yasladığı dağ ve dolayısıyla da varlığını bir güven unsuru olarak kişileri tenzih ederek söylüyorum. Adına ”baba” denilen ebevenyinin tüm bunlara nasıl göz yumduğu ya da izin verdiği.Bence en ciddi biçimde gereken konu bu.Konuya Nefes üzerinden bakarsak eğer diziyi izlerken hepimizin kızmalara,sövmelere doyamadığı Vedat, bu olanlarda dibine kadar suçlu.Ama daha ağır bir suçu var ki o da olacakları göz ardı ederek Nefes’i, Vedat’ın olmayan insafına bırakan Nefes’in babasıdır bana göre.Dikkat ederseniz, aynı durum Mercan’ın babası içinde geçerli.Yani, hikayeler değişsede durum hiç değişmiyor ne hiç değişmiyor.Şiddet her türlü şiddet.Çocuk gelinlerin olmadığı bir Türkiye dileklerimle…Emeklere Sağlık.

Hayat, Unutmak İle Hatırlamak Arasında Kurulmuş Bir Denklemdir-Şahsiyet İlk Üç Bölüm

Dijital dünyaya yapılan her iş Türkiye gibi sürekli aynı türden içeriklerin ısıtılıp ısıtılıp seyirciye sunulduğu ülkeler için çok kıymetli.İşte tam da bu yüzden Blu Tv ”Masum” ile başlayan dijitaldeki yolcuğu ile birlikte bu süreç çok farklı bir ivme kazandı. Arkadasından Puhu Tv’nin imza attığı ve atacağı şahane işlerle devam etti,etmeye de devam edecektir.Haftalar süren bekleme süreci sonrasında nihayet ”Şahsiyet” ile buluştuk.Bu yazıyı okuyan ve okuyacak olan pek çok insan gibi benim de ne kadar büyük bir ”HALUK BİLGİNER” hayranı olduğumu söylememe gerek yoksanırım.Her zaman olduğu gibi olağanüstü bir performans izledik sayesinde.
Ama hafızam beni yanılmıyorsa Haluk Bilginer’i ilk kez bu derece köşeli ve sert bir karakterde izledik.”Agâh Beyoğlu” öyle ya da böyle yıllarca adalet sistemi içerinde yer almış, uzaktan bakınca asla şüphe etmeyeceğiniz fazla süt liman bir karakter.Şimdi sorsam size, ”Hayatınızın unutmak istediğiniz parçaları ve anları var mı?” diye muhtemelen birkaç kişi haricinde hepiniz büyük bir içtenlikle ”Evet” cevabını verirsiniz.Peki ya sevdiğiniz kokular,tatlar ya da sizi bu gün oldunuz kişi yapan anılar,hatıralar bir daha hiç gelmemek üzere sizi terk edip giderse…Soru, işte tam bu noktada çetrefilli bir hal alıyor, öyle değil mi?”Agâh Beyoğlu içinde durum pek bundan farklı değil aslına bakarsanız.Artık sonunun yaklaştığını ve kaybedecek bir şeyi olmadığını fark ettiğinde kendince yaşamasını gereksiz bulduğu insanları planlı bir şekilde ortadan kaldırmaya başladı.
Dizinin bir diğer kilit karakteri ”Nevra Elmas”…Cinayet büro gibi erkek egemen bir yerde ”kadın” polis olmak.Görünürde erkeklerle eşit şartlarda çalışır gibi gözüken ancak daha yakından bakıldığında ayrımcılığın her türlüsüne maruz kalan,hayatını iyi şartlarda devam ettirirken iyiliği savunabilmek adına polis olan çok güçlü ve özel bir kadın Nevra.”Şahsiyet” bir seri katil gibi gözükse de bende bıraktığı izlenim biraz farklı galiba.Bence hikayeye daha yakından bakıldığında görülecek olan mesaj, tüm bu seri katil hikayesinin yanında kadının bir birey olarak toplumun her alanında uğradığı şiddet ve bunun boyuıtları…Henüz dizinin ilk üç bölümünü izlemiş biri olarak ben Nevra’nın geçmişte bu veya buna benzer kötü bir muameleleye maruz kaldığını ve Agâh’ın da öldürdüğü kişilerin de geçmişlerinde kadına şiddete yönelik eğilimlerinin olduğunu ve Agah’ın sırf bu yüzden bir şekilde Nevra ile bağlantıya geçip tüm bu cinayetleri yine bir şiddet mağdurunun yani Nevra’nın çözmesini amaçladığını düşünüyorum.Agâh tüm bunları yaparak iç düyasında kaybolmuş adalet duygusunu sağladığnı düşünerek tatmin oluyor bana kalırsa.Bu şahane işte emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.

AŞK SIĞINABİLECEĞİNİZ EN GÜVENLİ LİMANDIR-SEN ANLAT KARADENİZ 11.BÖLÜM

Bir insanı yaralamanın en kolay yolu insanın zaaflarını kullanmaktır.Vedat,her ne kadar bunu bir türlü kabul etmek istemesekte çok zeki bir adam.Nefes’i kendi yanına çekmenin ancak ve ancak Yiğit’i yanına çekmekle mümkün olduğunu bildiğinden velayet davası hamlesini denedi.Bir kadına şiddet uygulamış ileri derecede psikopat birine hiçbir mahkemenin çocuk emanet etmeyeceğini bilen Vedat Berrak’ın Nefes’e vermiş olduğu ilaçlar sayesinde amacına ulaşmaya çok yaklaştı.Ama onun bile hesaba katamadığı bir vardı o da Tahir ‘in deliliği. Ki kendisine boşuna Deli Tahir denmediğini bunun çok sağlam bir gerekçesi olduğunu bir kere daha gösterdi hepimize.Elbette yapmaya çalıştığı şey normal şartlar altında hiçbir aklı başında insanın onaylayamayacağı bir durum ancak Vedat’ın son hamleri hem Nefes’i hem de Tahir’i öylesine köşeye sıkıştırdı ve onları artık kendileri için gidecek başka bir yol olmadığına inandırdı ki şahsen Tahir’in yaptığına hak vermesemde onu anlıyorum.

İnsan,yaratılmış bütün varlıkların en üstünü.Ancak ne şeytan kurnaz ne de melek iyidir insan.Zaafları vardır hç kimseye göstermediği karanlık tarafları.Bu durum normal ruh haline sahip insanlar için böyledir en azından.Peki ya Vedat gibi kalbini karanlığa gömen kötülükte sınırı olmayanlar.Evet,Vedatın kötü ve psikopat ruhlu olduğunu biliyorduk ama bir kadının başka bir kadını sıfır empati ile tâbiri caizse kendi elleri ile cehennemin ortasına bırakması hangi gerekçe ile olursa olsun canilik.Tamam kabul,Vedat Berak’ı en iyi bildiği şeyi yaparak kapana kıstırdı.Ancak insan için her zaman başka bir yol vardır.Hangi yoldan gideceğine bazı ekstrem durumlar dışında insan kendi karar verir.Ama Berrak gidebileceği diğer yollardan gitmeyi hiç denemeden en kolayı seçti ne yazık ki.Bu yüzden Berrak’a özellikle son bölüm ekstra gıcık oldum,tıpkı Mustafa’ya olduğum gibi zira Kalelilerin Vedat’a karşı ellerindeki en önemli kozu bir çırpıda sildi sırf kazanma hırsı yüzünden.Belki o kayıt dursaydı, Vedat’ın eli kolu bağlanacak ne Tahir hapse girecek ne de Nefes,Tahir’i kurtarabilmek için yeniden o cehenneme giderek kendini yakacakktı. Böylesi bir hareket sadece Vedat’ın ekmeğine yağ sürer.Başka da hiçbir işe yaramaz.Mustafa birgün iyiyse üç gün kötü bence bunlarla hiç uğraşmasın direkt Vedat’ın safhını grçsin,bu durumda eminim şimdikinden daha az zararı dokunur Tahir’e.Bölümü izlerken şunu düşündüm,dedikodu ve insanlar hakındaki tüm kötü düşünceler zehirli sarmaşıklara benziyor.Hele bu tip konuşmalar çocukların yanında yapıldığında daha da vahim.Ama malesef özellikle belirli bir yaş grbundaki kişiler bu tip şeylere karşı son derece özensiz ve dikkatsiz.Yiğit’in okuldaki ilk günü sahnesinde buna şahane bir gönderme yapılmış.Bizler çoğu zaman çocuklarımızın tahminlerimizin de ötesinde bir zekaya sahip olduğunu unutup, onların yanında olur olmaz her şeyi konuşuyoruz.Ancak bizim ağızımın iyi niyetle çıkmış olan herhangi bir cümlenin dahi onların küçücük dünyalarında nelere sebebiyet vereceğini asla bilemeyiz.Bunun için onlarla iletişim kurarken çok daha fazla özenli olmamız gerek.Bu bölümdeki en etkileyici sahnelerden bir tanesi psikolog sahnesiydi benim açımdan.Hem  vermiş olduğu mesajlar hem de İrem Helvacıoğlu’nun  şahane oyunculuğu ki bence SAK oyuncu kadrosundaki herkes şahane performanslar ortaya koyuyor her hafta.Muhteşem bölüm için teşekkürler emeklere sağlık.

Gecikme çok özür dilerim,bu aralar biraz yoğunum,ancak yazabildim,keyifli okumalar.

Sevdaluk-Sen Anlat Karadeniz 10.Bölüm

İnsanlar, her tür ilişki biçiminde kendileri ile benzer yaşanmışlıklara sahip tanışmalarının başından itibaren sonsuz bir güven duymaya başlarlar.Lakin,birine sonsuz güven duymak o kişiye karşı beklentinizi aşarı yükseltmenize sebep olacağından,ondan size gelecek en ufak darbede dahi ağır yıkımlar yaşamanıza sebep olur.Dokuzuncu bölüm ile birlikte hikayeye tam da ortasından dahil olan ”Berrak” karakterine nedenini anlayamadığım bir şekilde kanım hiç ısınmadı.Ama bunun sebebi bazı kişilerin dile getirdiği ve benim insanların nasıl bu kadar kötücül olabildiklerine şaşırdığım malum sebepten değildi kesinlikle.Çünkü bana göre kapına bir mazlum gelip senden yardım istediğinde,imkanların el verdiğince mazlumların sayısına bakmaksızın kucağını açarsın onlara.Benim Berrak ile ilgili sıkıntım sadece içgüdüsel bir inandırıcılık sorunuydu.İçgüdülerime her zaman güvenirim ve  beni yalnılttığı çok azdır.Ancak uzun zamandır ilk defa yanılmış olmayı çok istemiştim.Ama malesef olmadı.Berrak’ın Vedat’a olan bağlılığının geçmişten gelen bir minnet duygusuyla alakalı olduğunu düşünüyorum.Muhtemelen Vedat Berrak ya da ailesine bir iyilik yaptı,Vedat da şu an Berrak’a yaptığı iyiliğin bedelini ödetiyor.
Gelelim,Tahir ve Nefes’e…Bir dakikalığına düşünün.Sevdiğm dediğiniz yapabileceğiniz en büyük fedakarlık ne?Tutkuyla bağlı olduğunuz toprakları bırakıp gidebilir misiz?Ya da onun tek damla gözyaşı akmasın diye kendiniz cehennem ateşlerinde yanmayı göze alır mısınız.İşte Tahir tam da bu yüzden Tahir olmuş.Haftalardır sevdiği zarar görmesin içinde tuttuğu duyguları Saniye o kendini bilmez hamlesinden sonra nihayet itiraf etti.Ama ne itiraf.Kendisine boşuna Deli Tahir denmediğini bir kere daha anladık.10 bölümdür,ilk defa liseli aşıklar gibiydiler.Sevmek gerçekten en kuvvetli ilaçtan daha etkili.İnsanın ruhundaki yaraların tedavisini yapabilen Aşk’tan daha etkili ne olabilir?Aşk hem Nefes’in yaralarını iyileştirdi.Hem de Tahir’i daha sakin bir insan yaptı.Sakin dediysem yalnış anlaşılma olmasın yine deliriyor delirmesine ancak eskisi kadar değil.
Nefes ile Tahir karşılarına çıkan aşk ile birlikte hem birbirlerine hem hayata karşı önyargılarını yıkarken Berrak’ın son hamlesi ile Vedat’ın eline geçen koz Kalelilerin hayatını tümden değiştirecek türden.Kısa vadede Vedat kazanıyor gibi görünsede aslında hiç de öyle değil durum.Zira, tahminlerim doğrutusunda ilerlerse eğer hikaye,Vedat’ın Yiğt’in velayetini ve dolayısıyla da Nefes’i almak üzere kurguladığı bu plan Nefes ve Tahir’in arasında sözde anlaşmalı bir evliliğe neden olacağından Vedat’ın Kaleliler karşısında şimdiye almış olduğu en ağır yenilgi olacak gibi bir his var içimde.Ama tabii tüm bunları öğrenmek için sabırla beklemek gerek.EMEKLERE SAĞLIK.

Korkulara Teslim Olmamak-Meryem 17.Bölüm

İtiraf etmeliyim ki olayların sürekli olarak Derin ve Oktay etrafında dönmesinden ötürü Meryem’i izlemeye uzun bir süre ara vermiştim.Ara ara kanal değiştirken denk geldiğimde ise birkaç dakika içinde kanal değiştiriyordum.Ta ki bu sabah karşıma 17.bölüm tekrarı çıkana kadar.Öncelikle son derece sade ve incelikli bir bakış açısıyla yazılmış,çekilmiş olan ilk sahneden bahsetmek istiyorum.Türk dizilerinde pek alışkın olmadığımız bir durumdur;altı ay sonra olacak olaylar ile ilgili olarak seyirciye ipucu verilmesi ancak dizinin son dönemlerdeki aşırı dramatik,durağan halinden sıkılan ve diziyi ağırlıklı olarak SavMer ve BurGüç çiftleri için izleyen kitleyi yeniden hikayenin içine çekmek için yapılmış çok akıllıca bir hamle olmuş.Yeniden günümüzde olanlara dönersek eğer;ben Oktay ve Derin’in çok iyi yazılmış karakterler olduğunu düşünüyorum.Kötülüğün o en can alıcı ve sivri taraflarını,kendi benliğin ile zaafların arasındaki savaşı kaybedip,zaaflarına yenik düşme durumunu kusursuz yansıtıyor iki karakterde.Tabii ki bundaki en önemli etken canlandıran oyuncuların bu konuda tartışmasız ustalıkları bence. Özellikle Açelya Topaloğlu’nun daha önce canlandırdığı karakterlere bakıldığında (ki o karakteri de çok severdim),”DERİN” karakterinin tam anlamıyla ters köşe bir karakter olduğunu görürsünüz.Ve bence bu bölüm sinyallerini aldığımız üzere ilerleyen zamanlarda Oktay ve Derin arasında bir şeyler olacak.Meryem’in Savaş’ı korumak adına;onu kendinden uzak tutmaya çalışması o durumdaki biri için gayet anlaşılabilir bir tepki bana göre.Artık Oktay’ın gerçek yüzünü gördüğünden ve gözü karardığında neler yapabileceğini bildiğinden korkuyor.Düşününce pek de haksız sayılmaz;ancak Oktay gibi hastalıklı ruha sahip olan insanlar,karşılarındaki insanın korktuğunu anladıkları anda geri çekilmek yerine daha da fazla üzerine giderler.Çünkü eline karşı tarafın zayıf noktaları ile alakalı önemli bir koz geçmiş olur ve oda bunu kullanır.Ancak Savaş’ın Oktay’ın yüzündeki maskeyi indirmek ve gerçek amacını öğrenmek için yaptığı güzel gelişmelere sebep oldu ve bana kalırsa bu durum diğer iyi olayların da başlangıcı olacak.Yeni bölümü merakla bekliyorum.Şahane bir bölüm olmuş.Emeklere Sağlık…

Çıkmaz Sokak-Siyah Beyaz Aşk 1.Bölüm

İnsanoğlu’nun yapmış en büyük aptallık belki de hayat karşısında kesin yargılara varıp;bıkmadan usanmadan plan yapmaktır.Aslında her birimiz  çok iyi biliyoruzdur,hayatın kesin yargılara varılamayacak kadar süprizli bir yolculuk olduğunu lakin kolaya alışmışızdır bir kere.Aslında hikaye genel itibariyle Türk seyircinin hiç de yabancı olmadığı bir Aşk hikayesi gibi gözükse de kapısını biraz araladığınız vakit sizi birbirinin içine geçmiş birden fazla hikayenin karşıladığını görüyorsunuz.Eylem Canpolat ve Sema Ergekon’un yarattığı hayali dünyalarda gezinmeyi bir seyirci.Eğer yapılan işlerde onların imzası varsa benim için en baştan tamamdır.Çünkü bizim elimizden tutup hayal dünyalarında çıkardıkları her yolculuktan kendi adıma tatmin olmuş bir biçimde ayrılmışımdır her zaman.Siyah Beyaz Aşk’ı ise benim gözümde özel kılan durum; aşık olacak iki karakterin tek bir ortak noktası bile olmayan birbirine taban tabana zıt olmasıydı dersem abartmış olmam sanırım.Aslı,yeryüzüne cennetten düşmüş bir ”Melek” kadar temizken süt liman giden hayatının orta yerine bomba etkisiyle,ailesinin hırsları yüzünden daha çocuk yaşta elini kirletmek durumunda kalmış, sonrasında da yaşadıklarının ve de yaşattıklarının ağırlığıyla kalbini yerinden söküp toprağın altına gömen Ferhat düştü.Flashbacklerde defalarca gördük ki büyüklerin hırsları,bitmek bilmeyen ince hesapları çocukların hayatında kapanmaz yaralar açıyor.Ben hiçbir insanın tam anlamıyla iyi veya kötü olması pek inanmam.Her insan içinde iyi de kötüyü de barındırır.Ancak farklı koşullarda biri diğerinin önüne geçer,bu da insanın karakterinin baskın özelliği haline gelir.Bence Aslı’nın içindeki iylik Ferhat’ın kalbindeki buzları eritecek.Aslı’nın Namık ile ilgili gerçekleri öğrenmesinden yapılacak olan bu anlaşmalı evlilik de bunun için iyi bir aşama olacak.İbrahim Çelikol ve Birce Akalay uyumuna hayran kaldım.Özellikle o jenerikteki webmaster blogu muhteşem tango sahnesi,şimdiye kadar dizilerde izlemiş olduğumuz benzer sahneler arasında benim gözümde daha şimdiden birinci sıraya oturdu.Birce Akalay’ın oyunculuğunu çok beğenen birisi olarak ona,ayakları yere sağlam basan kendinden emin güçlü karakterleri oynamak inanılmaz yakışıyor.”Aslı” karakterini de canlandırdığı diğer tüm karakterler gibi kusursuz canlandırmış.Aslı karakterinin Ferhat’ın hayatına ani gelişiyle birlikte;Ferhat’ın hayatındaki saklı kalmış tüm sırlar  yavaş yavaş açığa çıkacak.Seyir zevki çok yüksek bir ilk bölüm izledik.EMEKLERE SAĞLIK…

Kumdan Kaleler-Meryem 2.bölüm

Meryem’in ilk bölümünü soluksuz izlemiş biri olarak şunu söylebilirim ki o vurucu son sahneye yakışan,çok leziz bir 2. bölüm izledik.Oktay vicdanının sesini susturup paranın gücüne yenildiğinde bile ona karşı olan sevgisinden bir gram eksilmeyen Meryem.Oktay kötülükte çıtayı her bölüm biraz daha yükseltiyor.Her sahnede daha çok şaşırıyorum.Meryem’in babasının arkadaşı baş savcı Turan’ın gelişi bir nebze de olsa frene basması sağladı.Hani ”Aşk’tan gözü kör olmak.” diye deyim var ya sanırım; Meryem bu cümlenin vücut bulmuş hali.Ben nasıl gerçeklerle ne zaman yüzleşecek ve tepkisi nasıl olacak?Onu merak ediyorum.Beliz varken Oktay’ın bu melek maskesi yüzünde fazla durmaz;düşer.Beliz yaptığı hamlelerin ne kadar şiddetli olacağının ilk ipuçlarını Savaş’ı arayarak gösterdi.Hazır Savaş demişken söylemezsem içimde kalır.Fırını yakmasını fazlasıyla gaddarca buldum.Öfkesi belirli boyutlarda olduğu sürece anlaşıbilir;fakat bu gereğinden çok daha fazla.Sanırım bu bölüm en çok sevdiğim sahneler Burcu ve Güçlü sahneleriydi.Birlikte çok iyi ikili olmuşlar.Olayı çözme konusunda en güven iki karakter.Bir kere son derece zekiler.İpin ucunu daha şimdiden yakaladılar.Sonuca gitmek konusunda fazla zorlanacaklarını düşünmüyorum.Ondan sonrası da zaten şahane bir aşkın ilk kıvılcımları…Şunu söylemeliyim ki Serenay Aktaş,Burcu’ya çok ama çok yakışmış.Zaten ekran ışığı son derece yüksek oyuncu.Son sahneye gelirsek eğer ben Savaş’ın son anda da vicdanının sesini dinleyip Meryem’i kurtarcağını düşünüyorum.Yazı ile ilgili son cümlemde o şahane dizi müziklerinden bir parça bahsetmek isterim.Dinlerken ruhumun hafiflediğini ve dinlendiğini hissediyorum.Emeklere sağlık.Bütün güzellikler için teşekkürler

Fedakarlık-Meryem 1.bölüm

İlk sahne itibariyle  sıradan bir aşk hikayesi gibi görünse de hikaye beni anında kendine çekti.Hikayenin derinine inildikçe,içinde aşk hikayesinden çok daha fazlasını sakladığını görüyorsunuz aslında.Hele ki bu insan Oktay gibi çıkarcı ve paragöz biri ise asla.Savaş ve Sevinç’in arasındaki büyük aşktan o ilk sahneden sonra,Meryem ve Oktay ilişkinin sahteliğini izlemek;olaylara Meryem açısından bakınca daha bir acıttı içimi.Senden çoktan vazgeçmiş biri,sen onun sevdiğini zannederken;bir yem gibi insanların önüne atıyor.Üstelik de suçsuz olduğunu bile bile.Ayça Ayşin Turan ”MERYEM ”karakterini o kadar güzel yansıtmış ki izlerken hayran oldum.Ayça Ayşin Turan bence özellikle dram türündeki işlerde bambaşka bir performans sergiliyor.Aslına bakarsanız ”Meryem” ilişkilere iki farklı gözle bakan değişik bir iş olmuş.Her ilişki en azından bir yere kadar,Savaş ve Sevinç’in ki gibi muhteşem gitmiyor.Kimi ilşkilerde tıpkı Oktay ve Meryem’in ilşkisinde olduğu gibi en baştan arazlıdır.Bir taraf sanki gözleri kör olmuş gibi sorgusuz sualsiz güvenirken,diğeri karşısındaki insanda açacağı yaraları hiç düşünmeden ona verilen sonsuz sevgiyi olabildiğince hor kullanır.Pişman olup geri döndüğünde ise ,artık hiçbir şey eskisi gibi değildir.Ancak Oktay’ın pişman olması için ayların hatta belki de yılların geçmesi gerecek sanırım.Çünkü;çok pişkin bir karakter.Neyse ki Meryem’in onun gerçek yüzünü görmesi uzun sürmeyecek gibi.İlerde Savaş Meryem  işbirliği beraberinde saf ve tertemiz bir aşkı getirecek.Meryem bölüm yorumumu yazıp da Derin’den bahsetmemek olmazdı.Hoş kendisi kitap gibi bir karakter.Bir,iki cümleye nasıl sıdırıcağım onu anlatmaya hiç bilmiyorum;ancak Derin,adı gibi derin ve kör bir kuyu dersem sanırım yalnış olmaz.Sade bir seyirci olarak AÇELYA TOPALOĞLU’NU ilk kez böyle bir karakterde izleyecek olmak benim için çok heyecan vericiydi.Bana göre muhteşem bir karakter çıkarmış ortaya.Seyirci olarak tehlikenin farkına çok net bir şekilde vardık.2.BÖLÜM için beklentimi zirveye çıkaran şahane bir ilk bölümdü.Emeklere sağlık…