Bir Tutam Mutluluk,Lazım Bize-Erkenci Kuş 27.bölüm

İlk kez bir bölüm yorumu yazmaya başlarken bu kadar zorlanıyorum.Nereden başlayayım hiçbir fikrim yok.Bölüme başlarken çok umutluydum.Temposu ve tansiyonu oldukça yüksek bir bölüm bekliyordum. Ancak sahneler akıp,zaman geçtikçe benim için ciddi bir hayal kırıklığı oldu.Senaristler açısından düşünürsek dizi sürelerinin uzunluğu hem yazımı hem de o tempoyu sürekli olarak aynı düzeyde kesinlikle çok zorlaştıran bir şey, bunu kabul etmek lazım. Ki bu isimler, hem meslekteki hem de bu tür üzerindeki tecrübeleri daha önce imza attıkları işler göz önüne alındığında benim açımdan asla tartışılamayacak iki isim. Elbette yaptıkları işleri sorgulamak bizlere düşmez.Ama sıradan bir seyirci olarak özellikle 27. bölüm beni hiç tatmin etmedi, bunu söylemek isterim.

Bölüme gelirsek eğer Can’ın, Hüma ile ilişkisinde geçmişten gelen çok ciddi, ve buna yıla rağmen kabuk bağlamamış yaraları var belli ki Hüma’nın yaptıklarına karşılık bu kadar üstten üstten konuşup zerre altan almaması beni son derece rahatsız etti. Fakat maalesef gerçek hayatta böyle insanlara rastlatmak hiç zor değil bence. Zira, özellikle Türk toplumunda bazı çiftlerde evlenirken her şey çok güzel, ama iş anlaşamayıp boşanmaya geldiğinde olan çoğunlukla çocuklara oluyor. Hüma’nın çerçeve eline aldığındaki tavrı her şeyi çok net bir biçimde ortaya koyuyor. Geçen yıllar ile birlikte Hüma’nın Emre ile arasındaki mesafe hâlâ bir adımken, Can ile arasına adeta aşılmaz dağlar girmiş. Ben, saygının karşıdaki kişi tarafından hak edilip kazanılması gereken bir olgu olduğuna inanlardanım. Bu yüzden iki insan arasındaki akrabalık bağı bazen hiçbir şeydir, bazen ise her şey…

Gelelim, Can ile Sanem’e. Ne yalan söyleyeyim, Sanem’in parfümün formülünü Fabri’ye verilmesi ile ilgili bir ters köşe çıkacağından kesinlikle emindim,büyük yanılmışım. Sanem’in parfümün formülünü vermesi bence, ilişkileri açısından geri dönülmesi çok zor bir çıkmaz sokak.Neticede,Can eninde sonunda bunu öğrenecek. Üstelik ben, Ceyda’nın bu konu ile ilgili şüphelerinin olduğunu ve bunu ilk fırsatta sağlam bir koz olarak kullanacağını düşünüyorum.Son sahneye gelirsek belümde en sevdiğim sahne idi,diyebilir. Ay Taş’ından yüzük yapma fikri şahane olmuş.Emeklere sağlık.

Korkuları Esaretidir İnsanın-Erkenci Kuş 26.Bölüm

Birisini sevmek, hem seven hem de sevilen için sonunun nereye varacağı bilinmeyen bir kendini keşfetme yolculuğudur. Sevdiğiniz insan ile beraber yol alırken kendinizi ve hayattaki sınırlarınızı da keşfetme imkânı sağlar size. Sevmek tüm bunlarla birlikte parça parça çoğalan korkuları da peşinden sürükler. Korkular da bir sarmal gibi hataları…

Erkenci Kuş’un bizi de içine alarak artan o müthiş sihrinin önemli kısımlarından bir tanesi de Sanem’in kokusunun, Can üzerinden bırıktığı o büyülü etki değil miydi? Tamam kabul, adına korku denen ruh öğütücü duygu insana her şeyi yaptırır. Ama bu korkuya kapılıp Fabri’ye kokuyu vermek, Sanem açısından resmen ilişkisinin altına her an patlayabilecek mayınlar döşemek, demek. Bu sebeple o sahnede halen ters köşe bekliyorum. Sanem’in o sahnede sözleşmeyi imzalarken yüzündeki bir anlık ifade beni umutlandırdı. Zaten eğer bu parfüm mevzusnda bir ters köşe yoksa dizininin ruhundan çok şey eksilir. Filmlerde ve dizilerde olayların devam edebilmesi için kötü karakterlere ihtiyaç vardır, bunu inkar edemeyiz. Ancak nedenini bir türlü anlayamadğım biçimde Erkenci Kuş dizisisinde bu tip karakterler özellikle son bölümlerde mantar gibi çoğalmaya başladı. Kimseye işini öğretmek niyetinde değilim ancak bir seyirci olarak bana, romantik türündeki bir iş için oldukça fazla gelmeye başladı. Aylin, Ceyda, Fabri ve şimdi de Hüma…

Daha ilk karşılaşmalarından Hüma ve Sanem’in çatışmasının ne kadar şiddetli olacağının sinyalleri verilmiş aslında. Bana sorarsanız eğer Sanem, parfüm formülünü Fabri’ye verdiğiyse Can bunu annesinden öğrenecek bir şekilde. Neticede Hüma, ilişkilerinin daha ilk dakikasından Sanem’e karşı çok ciddi bir ön yargı içerisinde bu sebeple Hümanın durumu kullanacağını düşünüyorum. Hüma karakteri üzerinden Can ve Sanem’in ne derece farklı iki dünyadan geldiğinin altı bir kez daha kalın kalın çizilmiş. Bu sahnenin bir şekilde ”hayvan sevgisi”ne bağlanmasını ben çok sevdim. Verdiği mesaj anlamlıydı bence. İlerleyen bölümlerde rotamızı yeniden romantik komediye çevirmek dileği ile.Emeklere Sağlık. Herkese iyi seneler…

BULUTLARA TUTUNMAK- ERKENCİ KUŞ 25.BÖÜM

Bilinmezliklerle dolu şu hayatta, her yeni doğan gün beraberinde iyi ya da kötü süprizler getirir insana. Mutluluk ve hüzün her daim birbirinin peşindedir.Yani salt mutluluk ve hüzün hiçbir zaman mümkün değil. Bana sorarsanız hayatı anlamlı kılan, yaşadığımız anların kıymetini bilmemizi sağlayan şey de bu. Ama konu Aşk’a geldiğinde haklı olarak hepimiz sonsuz mutluluk peşine düşüyoruz. Oysa aşkı kıymetli yapan iki insanın el ele verip tüm zorluklara, sosyal statü farklılıklarına ve türlü türlü şeylerle baş  edebilme gücünü kendinde bulması değil midir? Aksi durumlarda yaşanan duygunun adı Aşk olsa da bence gerçekliği ciddi anlamda tartışma konusu.

Aslına bakarsanız Can ve Sanem’in aşkının biz seyirciler tarafından hissedilebilir olmasının temelinde de bu yatıyor. Düşünsenize Can Divit gibi bugüne kadar özgürlüğünde ve rahatından olabildiğince az ödün vermiş biri Sanem için daha önce hiç yapmadığı ve yapmacağı şeyleri koşulsuzca yapıyor. Sanırım bu aşkı biz seyirciler tarafından özel kılan da bu. Malum, Türk seyircileri olarak duygularını bu kadar perdesiz ifade edebilen karakterlere pek alışkın değiliz. Aşina olduğumuz karakterler çoğunlukla duygularını kendine itiraf etme konusunda dahi egoları sebebiyle sorun yaşayan karakterler. Netice itibariyle bu kendini alt edememe durumu bir süre sonra seyirci üzerinde olumsuz etkiler bırakıp onu hikayeden ve dolayısıyla da karakterlerden soğutuyor.

Bence Erkenci Kuş’un en büyük kazanımı burada.Karakter oldukça yüksek egolara sahip yazılabilecekken bunun dozu şahane ayarlanmış. Bir tek Aylin hariç… O, da hikayede zaten tam olması gereken noktada duruyor. Hikayenin devamlılığı için o tarz karakterlere de ihtiyaç var maalesef. Can ve Sanem’in muhteşem giden ilişkileri yanında farklı olayların gelişmesi de ciddi anlamda besliyor bence. Bu bölümde özellikle mahalle kısmı epeyce hareketliydi mesela. Ki bence son derece keyifli sahneler ortaya çıkıyor. Ancak bölüm sonunda, bölüm yorumlarını okuyuna biraz şaşırdım açıkcası. Nihat’ın tepkisini farklı yorumlayanlar olmuş. Ama çoğumuza ters gelen o tepkiler ne yazık ki gerçek hayatta da karşılığı olabilen şeyler.Özellikle küçük yerleşim yerlerinde bu tip dedikodu ile beslenip kendi magazinini yaratan insanlar var. Ve tabii bundan iyi ya da kötü etkilenen ailelerde. Konu bunun doğru olup olmaması değil de gerçek hayatta karşılığının olup olması ile alakalı  bence. Ki, Aslı Zengin gibi daha öncede romantik komedi türünde ”No 309” vb son derece özel işler çıkarmış ve halen de çıkarmaya devam eden birininin, ‘Nihat’ karakterini tutucu yazmaya çalıştığını hiç düşünmüyorum. Tekrar konumuza dönersek eğer, Can’ın sahip olduğu taşların kırılması bundan sonraki süreçte hem Can-Sanem hem de Can-Emre ilişkisi için büyük sınavların kapıda olduğubnun bir göstergesi bence. Can, gerçekleri öğrendikten özellikle Emre ve kardeşlikleri ile ilgili derin bir sorgulama sürecine girecek bence. Emre zaten çok değişik bir karakter. Yaptıklarının bedeli olarak Leyla’yı kaybetsede bir türlü akıllanmıyor. Ne konforlu hayat. Yap yap özür dile.Mis…Bu bölüm sanım en sevdiğim CanEm sahnesi sanırım Sanem’in, Can’a hediye verdiği sahneydi. Hem duygusu hem de verdiği mesaj çok anlamlı ve derinlkliydi. İkisinin de yolları açık olsun. Emeği geçen herkese teşekkürler. Kendi masal kahramanınızı bulmanız dileğiyle…

Sevmekten Hiç Vazgeçmeyen Erkenci Kuş’ların Diyarı Burası-Erkenci Kuş 24.bölüm

Erkenci Kuş’u başladığı günden bu yana hiç kaçırmadan izleyen bir seyirci olarak ne zaman bölüm yorumu yazmaya niyetlensem bir aksilik çıktı ve yazmadım.Yazıya başlamadan birkaç şey söylemek istiyorum. Hem Can Yaman’ı hem de Demet Özdemir’i sektöre girdikleri ilk projelerinden bu yana takip eden biri olarak şunu söyleyebilirim sanırım, son yıllarda tv ekranında olan dizi çiftleri içerisinde oyunculuk ve birlikte yakaladıkları uyum ve enerji bakımından birbirini en kusursuz şekilde tamamlayan ikili. Bu tarz birbirini her bakımdan tamamlama başarısını gösterebilen partnerlerin varlığı özellikle ”Erkenci Kuş” gibi romantik komedi türündeki yapımların sağlam adımlarla ekran yolculuğuna devam edilmesindeki en büyük etken.

”Kardeş Kıskançlığı” Türkiye’deki hikayelerin temel oluşturulurken sık sık başvuralan yollardandır. Aslına bakarsanız, Erkenci Kuş’un hikayesindeki temel damarlardan bir tanesi de buradan geçiyor, ancak ben özellikle Emre tarafındaki Can’a karşı olan kıskanlığın sadece alt boş bir ”kardeş kıskançlığı olduğunu düşünümüyorum. Bu kıskançlık hikayesinin tohumları Emre tarafına  anneleri Hüma tarafından henüz çok küçük yıllarda atılmış belli ki. Zirra bu kıskançlık ne yaşanırsa yaşansın yıllar içerisinde bırak azalmayı daha da artarak devam etmiş sonunda Aylin ile işbirliği yaparak ajansı dolayısıyla babası ve Can’ı bitirme noktasına gelmiş. Bu yüzden şu an Emre’nin kişiliğinde gördüğümz ve hepimizi son derece sinir eden bozuklukların mimarı aslında Hüma. Aylin’in şeytani zekası ve bitmek tükenmek hırsları sebebiyle yaptığı şey Emre’nin zaaflarının farkına varıp onları sinsine kullamak olmuş. Sanem ve Can’ın ilişkisindeki kara delik de bu bence. Yani, Emre ve Aylin’in Can’ı batırmak üzerine yapmış oldukları tüm planlarda Sanem’i maşa kullanmaları ve Sanem’in de gerçekleri bilmeden olsa tüm bunlara alet olmuş olması. ”Can Divit” gibi özellikle kızgınlık anında da olsa tahmin edilmeyecek sivri köşelere sahip olabilen bir bunu kolay affetmez.Öğrendiklerinin küçük bir kısmı ile bile Sanem’i duygusal olarak ne kadar hırpaladı. Gerçekleri tam anlamıyla öğrendiğinde bizi çok sert esecek poyrazlar bekliyor. 24.Bölüme genel itibariyle bayıldım. Dizi romantik unsurları kadar komedi unsurları çok güçlü yazılmış. Erkenci Kuş’un komedi unsurlarında mahalle kısmında Sanem haricindeki favorim haftalardır değişmeyen bir şekilde zebercet, ajans kısmında ise en çok ceycey ve Deren karakterine gülüyorum. Ceycey karakterine zaten hepimiz gibi bende kahkahalarla gülüyorum. Karakterin çok komik olması dışında Anıl Çelik’in muhteşem performonsları da o sahneleri de ayrıca köpürtüp eğlenceli hale getiyor. Ceycey’den bahsetmişken Deren’den bahsetmemek olmaz. Deren karakterinin benim tarafımdan çok sevilmesinin nedeni sanırım sahici olmasından kaynaklanıyor. Duygularını yaşarken karşı tarafa aynen geçiyor. Kızarken de sevinirken de bizden.

Bir de Erkenci Kuş’un aşık kuşları var tabii Can ve Sanem. Hem Demet Özdemir hem Can Yaman şahane oyunculuk performansları sergiliyorlar bu konuda söyleyecek hiçbir şey yok zaten.Bu mükemmel performansların üstüne bir de doğal ve derinliği karakterler eklenince her hafta ortaya tablo gibi sahneler çıkıyor. İYİKİ VARLAR. YOLLARI HEP AÇIK OLSUN.Bu muazzam bölümde emeği geçen herkese kocaman teşekkürler…

Kim Kahraman Olmak İstemez Ki? THE PROTECTOR(HAKAN MUHAFIZ) İLK ÜÇ BÖLÜM YORUM

Kahraman olmak ya da özel güçlerinin olması birçok insan tarafından istenilen veya en azından hayali kurulan bir durumdur.Peki bunun gerçek hayattaki karşılığı nedir? ”The protector” biz seyircilerine daha ilk bölümün başından itibaren bu tip gönüşte kolay ama cevabını bulmak için derinlerine inildikçe zorlaşan sorular sorduruyor. Nitekim Hakan’ın kendinden ve yapabileceklerin tam umudunu kestiği anda karşısına çıkan ve içinde bulunduğu umutsuzluktan kurtulmak için son fırsat olarak gördüğü gömlek, daha giydiği ilk dakikadan başlayarak ona daha öne hiç bilmediği gizemlerle dolu bir dünyanın kapılarını açtı.Hakan’ın geçmişindeki tüm bilinmezleri yavaş yavaş ortaya çıkaran ve daha da çıkaracak olan bu gizem dolu yolculuğu başlar başlamaz önce yıllarca babası yerine koyduğu adam olan Neşet’in arkasından da en sevdiği arkadaşının acısı ile sınandı.

Hakan için dayanması son derece zor olan bu iki sınav, onun bu engel ve engebelerle dolu yolculuğundaki en önemli motivasyon aslında. Hakan’ın ”ölümsüz”ü bulmak için girdiği bu mücadelede ona akıl hocalığı ve yol arkadaşlığı yapacak olan sadık destekçileri Kemal ve Zeynep bence son derece derinlikli ve bir o kadar da güçlü yazılmış iki karakter.Henüz ilk üç bölümü izlemiş biri olarak şunu söylemeliyim, özellikle Zeynep’in olaylar karşısındaki soğukkanlı duruşu Hakan’ın ölümsüzü bulmak için girdiği savaşta elini oldukça kolaylaştıracaktır. Hakan’ın muhafızlık yolunda törpülemesi gereken yönlerini Zeynep , pratik zekası ve soğukkanlığı ile çok kısa sürede halleder. Hakan’ın tesadüf eseri telefonda  duyduğu ses ile Mazhar’ın aynı kişi olduğu kişi olduğunu anlaması Hakan’ı aniden yıllarca kendisine idol olarak seçtiği Faysal Erdem’in gizem dolu yaşantısının içine soktu.

İlk üç bölüm birkaç ufak tefek sorun dışında bence oldukça sürükleyiciydi. Elbette beğenmeyenlerde olacaktır bu da gayet normal bir durum.Anncak benim fikrim bu projeyi değerlendirirken aynı çizgide olanlarla kıyasmak yerine ”Netflix” gibi tartışmasız bir bu projenin altında imzasının olmasıyla ilgilenmenin bundan sonra üretilecek olan içerikler için daha sağlıklı bir yol gösterici olacağını düşünüyorum. Oyunculuklar konusunda söz bulamıyorum. Başta Çağatay Ulusoy, Hazer Ergüçlü ve Ayça Ayşin Turan omak üzere tüm oyuncuların eline, emeğine sağlık.Yolları açık olsun…

AH BU SEVDALUK-SEN ANLAT KARADENİZ YENİ SEZON

Zamanın çevresindeki neredeyse her şeyi değiştirme özelliği kendini en fazla insanda gösterir.Bu değişimin doğal bir sonucu olarak da tıpkı insanlar gibi ”insanlar tarafından yine insanın türlü hallerini anlatmak üzere yazılan hikâyeler” de değişir.

İşte Sen Anlat Karadeniz’de de bu derece  köklü bir değişim yaşandı. İlk sezon senaryosunun ve dizinin ana hikâyesinin sahibi senaristlerimiz Ayşe Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem ile dizinin yönetmenlerinden Emre Kabakuşak yerlerini yine kendileri gibi sektörün deneyimli isimlerinden Erkan Birgören ve Veli Çelik’e bıraktı.Şu bir gerçek ki Ayşe Ferda Eryılmaz ve Nehir Erdem hem karakterler hemde hikâye açısından çok büyülü bir dünya kurdular. Ve biz seyirciler de bu büyülü dünyada tam yirmi bir hafta boyunca soluksuz dolaştık. Harcadıkları sonsuz emek ile kurdukları her kelime için kendi adıma sade bir seyirci olarak çok teşekkür ediyorum. Bundan sonra anlatacakları hikâyeleri de sabırsızlıkla bekliyorum. Gelelim yeniliklere… Ne yalan söyleyeyim, genel olarak böyle güçlü değişiklikler ucunda bir bilinmezlik olduğu için benim gözümü korkutur. Ancak mevcut şartlar göz önüne alındığında  yapılabilecek en doğru seçim Erkan Birgören. Kendisinin yarattığı hikâyelerin ve karakterlerin mudavimi olduğumdan Sen Anlat Karadeniz’in bundan sonraki  ekran yolculuğunun da bugüne kadar olduğu gibi şahane geçeceğinden hiç şüphem yok.

Netice itibariyle son derece uzun bir süreye sahip olmasına rağmen 22.bölüm tüm bu düşüncelerimi destekler nitelikteydi. Elbette değişiklikler olacaktır. Ki bu değişiklikler daha 22.bölümde kendini göstermeye başlamış. Örneğin: Ceylan meselesi… Ancak bu değişikliklerin hiçbiri hikâyenin ana yapısını etkileyecek derece güçlü olmayacağını düşünüyorum. 22. bölüm Vedat’ın tek bölüm içinde sapasağlam olması dışında benim için son derece tatmin ediciydi. Bundan sonraki süreç Nefes-Tahir-Vedat üçlüsü için çok daha çetin geçecektir. Zira Vedat artık saplantılı duygularının yanında kuzen acısıyla da sınanmış biri olduğundan artık eskisinden de tehlikeli. Üstelik içine girdiği bu intikam savaşında akıl hocası Fikret ile birlikte artık daha güçlü. Aslına bakarsanız ”FİKRET” karakterinin kaleliler ile husumetinin çok daha eskilere yani Tahir’in babasının gençlik yıllarına dayandığını düşünüyorum.23.bölümü şimdiden sabırsızsızlıkla bekliyorum.TÜM EKİBİN EMEĞİNE SAĞLIK…

VE ARTIK ARAMIZDALAR-YAŞAMAYANLAR İLK İKİ BÖLÜM YORUM

Uzun zamandır beklenilen gün, dün itibariyle nihayet geldi.Artık bizim de yerli vampirlerimiz var.Sıkı bir THE WAMPİRE DAİRES izleyicisi olan ve bu tarz fantastik işleri izlemekten büyük keyif alan biri olarak ne yalan söyleyim gün saydıım. Ve henüz ilk iki bölümü izlemiş olmama rağmen şunu söyleyebilirim, beklentimin üstünde sağlam bir iş izledim. Eksikleri  yok mu? Tabii ki var ama eleştirirken şunu unutmamak gerek ki Yaşamayanlar türünün Türkiye’deki ilk örneği üstelik digital mecraya yapılmış bir iş bu sebeple eksikleri ve hataları olması gayet normal bana göre. İlerleyen bölümler için çok daha fazla umutlutluyum.

Gelelim esas meseleye… Şimdi size sorsam kaçınız ölümsüz olmak ister?İlk bakışta çok çekici gelen bu sorunun derinliklerine inildiğinde seni asla yüzleşmek istemeyeceğin acı gerçekler karşılar. Bir düşünsenize kişi kendisi için ölümsüzlüğü  bulup bir şekilde sonsuzluğa ulaşsa bile etrafındaki tüm sevdikleri için yaşam süresi sınırlı. Bu da demek oluyor ki eninde sonunda sevdiklerinin acısıyla sınanacak. İşte Numel’in hikayesinin öğrenebildiğimiz kısmı tüm bu sorulara farklı bir bakış açısından cevap niteliğinde. O, elinde sevdiklerini dönüşmek gibi bir gücü varken sevdikleri kaybetme pahasına onları kendi karanlığına çekmemiş fedakar biri. Peki ya Dmitry… Dmitry deyim yerinde ise İstanbul’un karanlık sokaklarının altın anahtarını elinde bulunduran bir karakter.Şimdilk hikayenin kötü tarafını temsil ediyor gibi görünse de Mia ile yeni bağlar kurmaya başladıkça bunun değişeceğini düşünüyorum. Kerem Bürsin, Dmitry karakterini şahane giymiş. Bundan sonraki projelerinde kötü karakterler canlandırma konusunu ciddi ciddi düşünmeli Siyah ve Beyaz kadar farklı iki karakter olan Dmitry ile Numel’in ilerleyen bölümlerde izleyeceğimiz sessiz savaşının nedenlerinden biri olacak Mia karakterini Elçin Sangu son derece doğal canlandırmış onu izlerken Mia’nın, Dmitry’e karşı hissettiği nefretin büyüklüğünü çok net hissedebiliyorsunuz.Mia’nın Dmitry ile girdiği mücadelede yol gösteren Karmen karakteri ile Selma Ergeç bambaşka gibiydi. İzlerken büyülendim. Diğer karakterlere hafTaya daha detaylı gireceğim ama şimdilk şu kadarını söyleyeyim.Efecan Şenolsun ve Nilperi Şahinkaya muazzam performanslar sergiledi. 3BÖLÜMÜ heyecanla bekliyorum.Emeği geçenlere çokca teşekkür. ELİNİZE,EMEĞİNİZE VE CESARETİNİZE SAĞLIK…

MAVİ TÜYLÜ GEYİK YOL AYRIMINDA-SEN ANLAT KARADENİZ 21.BÖLÜM

İnsanoğlu, yaratılışından kaynaklanan farlılıklar sebebiyle bazen sevdiğiyle bile ayrı düşebiliyor. Bu farklılıklar çoğunlukla olaylara başka açılardan bakmaktan kaynaklansa da ilişkilerde ve ilişkiyi yaşayan kişilerde görünürde önemsiz ancak sızısı çok derinlerden gelen yaralar açar. Nefes ve Tahir içinse bu farklılık birbirinden siyah ve beyaz kadar farklı olan kalıp sorunlarla savaşmak ya da gidip tüm kötülükleri ve karanlığı arkalarında bırakmaktı. Tahir kadar tüm Karadeniz’i inadıyla inletmiş biri ile bu güne kadar yaşadığı cehennemde savaşçılığı sayesinde ayakta kalmış Nefes karşı karşıya geld.Bir köprüde karşılaşan iki inatçı keçi misali. Nefes için tüm sorunları geride bırakıp kaçmak en kolayı iken o, sevdiği adamı içinde var olduğu topraklardan koparmamak adına kalıp tüm zorluklarla savaşmayı seçti. Nefes ve Tahir açısından anlamsızlıklarla dolu bu çekişme süreci Tahir’in, Mustafa’nın Necip cinayetinden dolayı gözaltına alındığını öğrenmesi ile son erdi. Tahir’in aldığı bu haber yapılmış tüm planları altüst edecek bir sarsıntı yarattı. Bu haber Tahir’in abisine önceden verdiği sözü gereği Nefes ile Tahir için ucu bucağı görünmeyen bir ayrılığın kapıda olduğunun en net göstergesiydi. Nefes ve Tahir bunları yaşarken Vedat da boşa durmadı tabii ki. Silahından çıkan son iki kurşunu tam yerinde ve zamanında kullandı.Nefes ve Tahir’i yaralayacak ilk kurşunu Ceylan’a gerçek ailesini söyleyerek yaptı ki bana sorarsanız bu şimdiye kadar ki yaptığı hamleler araasında en akıllıca olanıydı.Neden derseniz yıllar önce Necip’i Ceylan’a verirken planladığı gibi Nefes’i tekrar zincirlerle yanına getirmek için kullandı. Bir diğeri Kaleli 1’deki sezonun son sahnesi ki bana göre çok başarılı bir sahneydi. Vedat’ın dört bir yandan sıkışıp yapacak hiçbir şeyi kalmadığı anda Nefes ve Tahir’in karşına tam da birbirlerinde dinlendikleri anda çıktı. Vedat Nefes’i öyle bir yol ayrımına getirip yapalnız bıraktı ki ya sevdiği adamı Karadeniz’in karanlık sularına elleri ile atacak ya da birine daha yeni kavuştuğu iki yavrusundan yeni vazgeçecekti. Bana kalırsa bir annenin yapması gereken en doğru hareketi yaptı. Son sahneye bakarken Tahir’in elindeki bir çakı olduğu düşüncesine kapıldım. Bence Nefes ve Tahir bunu önceden planladı. Yeni sezonu büyük merakla beklerken, izlediğimiz şahane 21 bölüm için emeği geçen herkese yüzlerce teşekkürler. Yeni sezonda sağlıkla görüşmek üzere. Bu arada Eyşan her şeye rağmen seni çok özleyeceğim. GÖZDE KANSU ŞAHANE OYUNCULUĞUNA, OLAĞANÜSTÜ ENERJİNE SAĞLIK.

Fırtına Öncesi Sessizlik-Sen Anlat Karadeniz 19. bölüm

Adına hayat denen uzun yolculuk çoğu zaman çıkmaz sokaklar ve engellerle doludur. Bazıları bu çıkmaz sokaklardan ağır yaralı bazıları ise eskisinden daha da güçlenerek çıkar. Hayatının çıkmaz sokaklarında yaşadığı travmalardan bir Anka kuşu gibi daha da güçlenerek çıkan ” Nefes Kaleli” gibiler ile bu travmalardan ağır yaralı olarak çıkan Eyşan gibiler benzer yaşanmışlıklara verdikleri tepkiler ile bir aynanın iki yüzü gibi birbirlerinden ayrılırlar. Elbette ki Eyşan’ın hiçbir yaptığının ucundan kıyısından tutulacak bir yanı yok. Ancak her şeyde olduğu gibi bu konuda da olayları doğru değerlendirebilmek için farklı açılardan çok önemli olduğunu düşünenlerdenim. Olaylara birkaç saniye olsun Eyşan’ın gözünden bakabilmeyi başaranlar benim ne demek istediğimi anlayacaktır. Vedat Nefes’in umutlarının, hayallerinin katiliyken ister kabul edelim ister etmeyelim Eyşan’a karanlık da olsa bir dünya vermiş birisi. Son yaşananlara Eyşan haklı olarak Vedat’ı kurtarıcı olarak görüyordu haklı olarak. Nitekim sonunda Eyşan da anladı Vedat’ın gözü döndüğü anda ”kuzen ” dediği Eyşan’a dahi yapabileceklerinin sınırı yok. Bu derece psikopat olan bir adamın sevdiğim dediği kadını (o nasıl sevmekse artık) yanında tutabilmek çocuklarını kullanmaktan çekinmemesinde şaşılacak hiçbir olay yok. Kişileri manipüle etmek konusunda marka olmuş birinden bahsediyoruz. Erken doğumla dünyaya gelerek daha hayatının ilk dakikalarından itibaren yaşamın içinde var olmak adına türlü savaşlar veren bir çocuğu anne sevgisinin yokluğu ile kendi hayal dünyanda aşık olduğunu iddia ettiğin kadını da olmayan evlat acısıyla sınayıp bunun üzerinden düşler kurmak tam da Vedat’ın yapabileceği canilikte bir hareket. Nefes de açtığı yaraların kabuk bağlayarak iyleştiğini gördükçe ona karşı yaptığı yaptığı her hamle bir önvcekinden daha sert oluyor. Nefes’in umutsuzlukları yavaş yavaş umuda dönüşüp Tahir ile aralarındaki görünmez duvarlar yıkılmaya başlamışken onu  en derinden yaralayacak kurşunu Vedat meğer sona saklamış. Nefes yaşadığını zannettiği evlat acısının üstüne o görkemli hapishanede çektiği işkencelere sade ve sadece Yiğit’in varlığına tutunarak katlanmış güçlü bir anne. Ve tüm zorluklara Yiğit ve Nefes karanlıkların birbirlerine tutunarak çıkmayı başarmışlar. Vedat tüm bunları çok iyi bildiğinden ve Nefes’in gücünü kıracak kadar kuvvetli tek duygunun Yiğit’e duyacağı dayanılmaz özlem olduğundan Yiğit’i kullanmaktan çekinmeden en sert hamlesini yaptı.Ama bu hamleyi yaparken unuttuğu çok küçük gibi görünse de son derece önemli olan bir ayrıntı var. O da Deli Tahir’in kabına sığmayan deliliği. Haftaya bol aksiyonlu bir bölüm izleyeceğiz sanırım. Bu haftaki şahane bölümde emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.

Kendi Vicdan Denizinde Boğulmak-Sen Anlat Karadeniz 17.Bölüm

Özelikle bu aralar düşünmekten kendimi alamadığım bir konu insanoğlu’nun giderek artan bıçak kadar keskin benciliği. Hani şu bana dokunmayan yılan bin yaşaşın mevzu. Ortada bu kadar can acıtıcı bir gerçek dururken sağında solunda dertli sıkıntılı insan gördüğünde üstüne çamur sıçrar korkusuyla  koşarak kaçan insanlar yerine beyaz camda da olsa başkasının derdiyle hemhal olan, zamanında belli sebeplerden yüzüğünü takıp istemeyerek de umut verdiği Mercan’ın hatasından kendine pay çıkaran Tahir ile o, vicdan denizinden boğulurken onu elleriyle içine düştüğü denizden çıkaran Nefes gibi iyi yürekli temiz insanlar görmek Dünya’ya karşı körelen umudumu tazeliyor.

16. Bölümü çok beğenmeme rağmen üzerimden bir türlü atamadığım girip yüzünden bölüm yorumu yazamadım.Bu sebeple 16.bölüm için müsait bir zamanda ayrıca çok geniş bir parantez açıp yorum yazacağım. On yedinci bölüm ile ilgilikonuşabilmek için öncelikle on altıncı bölüm son sahnesini çok analiz etmek gerektiğine inanıyorum. Sen Anlat Karadeniz’in ilk böümlerinde Mercan’a çok kızan birisi olarak şunu söylemeliyim ki  özellikle son üç bölümdür onunla empati yapabiliyorum. Düşünsenize karşınızda Vedat gibi birine dahi sorgusuz sualsiz inanabilen çocuk saflığına sahip birisi var. Böyle biri Vedat gibi kötülükte marka olmuş düşünce işler gittikçe daha içinden çıkılmaz bir hal aldı. Zira kötülükte her bölüm çıtayı daha yükseklere çıkarıyor. Şahsen ben izlerken Vedat gibi kötülükte sürekli olarak zirve yapan birinin nasıl olup da Eyşan’ı sevebildiğini anlayamıyordum. Çünkü benim düşüncem Vedat gibi psikopatlıkta her geçen gün seviye atlayan birinin gerçek anlamda kendi de dahil hiç kimseyi sevemeyeceği yönünde. Sevgi veya Aşk gibi mucizevi duygular bu derece şidddete meyilli bir kalpte barınamaz.Giderek körelerek yok olur. Netice Vedat içinde öyle olmuş. Bakmayın siz Vedat’ın Eyşan’ı seviyor göründüğüne işin aslı hiç de öyle değil. Bir gaflet anında Vedat iylilk yaparak Eyşan’ın hayatını kurtarmış. Şimdilerde Eyşan’ın kendisine duyduğu minnete kullanrak en iyi bildiği şeyi yapıp onu istediği gibi yönetiyor. 17.bölüm itibariyle Eyşan durumu kavramaya başladı nihayet. Bana kalırsa Nefes’lerin safına geçmesi fazla uzun sürmez. Yani en azından benim temennim o yönde. Mercan içinde bulunduğu durum ailesinin ona davranışlarının ağır bir yansıması bana sorarsanız. Nazar dahil olmak üzere ailede bir tane aklıselim insan yok ne yazık ki.Cemil’in Tahir’e duyduğu kin ve nefret bunun bariz bir örneği. Tahir’in Ceylan ile karşılaşmasının ardından yaşanacakları çok merak ediyorum. Bana kalırsa Tahir o kulübeden Ceylan sayesinde kurtulacak. Bakalım hafya bizi neler bekliyor? Emeklere Sağlık.